Ölenin adresi bellidir
toprağına dokunursun, konuşursun,
sesini duyurursun.
Ya giden nerdedir, ne yapar bilemezsin
onu iki dünyada da bulamazsın,
yokluğundan başka hava soluyamazsın...
Tuz tadını,
şeker adını yitirmiş,
su saflığını
geceler gündüze ilişmiş,
bütün duvarlar aynı
soğuk yüzünü sakınmıyor,
adı gibi duvar işte
ne dersem aldırmıyor
kaç çığlığıma direndi...
Toprak otlara can değil ki
çiçekleri hiç aramasın
o papatyanın göbeği gözlerin...
Yıllarca anlattıkların asırlara taşıyor
sözlerinin harfleri milyon sayıda
gökyüzünden üstüme dökülüyor,
her biri kurşun tanesi
kalabalık kentte tek hedef benim
hiç kimse farkında değil
kan içinde yaralı gezdiğimin...
Yokluğun var ya...
senin akla ziyan, bela yokluğun var ya...
her şeyi ters düz eden yokluğun var ya...
Güneş dünyayı terk etmiş,
ay peşinden gitmiş,
yıldızlar yere düşmüş,
yağmur toprağa küsmüş,
bebeklerin benzi solmuş,
yeni gelinler dul olmuş,
çığlığın bademcikleri alınmış,
dağlar heybetini yitirmiş,
tümseklerin şaklabanı olmuş koca dağlar
her ne oluyorsa
vallahi senin yokluğundan oluyor.
Yokluğun var ya...
senin akla ziyan, bela yokluğun var ya...
her şeyi ters düz eden yokluğun var ya...
limiti dolmuş hastaneler,
kifayetsiz cümleler,
Mavihüzün’ün şiirleri iç karartıyor,
iki metre boyunda cüceler,
her şey saçma, her şey anlamsız
akıllara ziyan geliyor,
tıka basa tımarhaneler
Mazhar Osman’ı arıyor
ziftlenmiş zavallı zihinler.
Aşk a kilitli bütün kalpler
sevda virüsü saldırıda
salgın kenti aşmış
dünyaya yayılmakta...
Sevdalıları imha ediyor askerler
salgın bulaşıcı
aşıkların sayıları arttıkça
yok olacak evren,
satılık aşklar sahibinden devren
ama alan yok.
´´ nasıl aşık olunmaz´´
dersleri veriliyor
kenar, köşe, her bir adım kalpte.
Her şey şer, her şey saçma
anlamsız, mantıksız.
her ne oluyorsa
vallahi senin yokluğundan oluyor.
Yokluğun var ya...
dermanı dermansız yapan yokluğun,
yokluğun açlık,
yokluğun soğuk,
yalınayak yetimin gözyaşı yokluğun...
Yokluğun var ya...
öksüze atılan şamar,
yetimden esirgenen sevgi,
kelime-i şahadet için saklanmış
son nefesi çalan adi hırsız yokluğun...
bakire kalpleri dul eden virüs yokluğun
dünyamı metrekareye sığdıran
mercek yokluğun...
Yetmez! daha anlatayım mı?
Yokluğun var ya...
tat alma duyumu bozan,
dünyayı gözümde kıyamet kılan
yokluğun var ya...
yaşarken ölümle metres kalmak,
ölememek sürünmek,ziyan olmak,harcanmak yokluğun.
Hiç bir zaman terk edişini
hazmedemez bu yürek
metresimle nikah kıyana dek
peşimi bırakmaz yokluğun.
Yokluğun yokluk, yokluğun açlık,
kanatsız kuş yokluğun,
sinsice katlettiğin
aşkımın çığlığı yokluğun.
Yokluğun var ya...
sırat köprüsünden geçmeye bir adım kala
uçurumdan düşmek yokluğun
yokluğun boşluk, huzursuzluk,
bir lokma ekmeği boğazıma dizen
zehir zıkkım,
akla zeval yokluğun...
Senin yokluğun var ya......
SERKAN YURTACAN
yurtacan@hotmail.com